anlayabilmek

7 Nisan 2009 Salı - - 0 Comments

anlamayana laf anlatmayın. çok saçma. oturun kendi kıçınızın üstüne, yalnızlığın tadını çıkartın. birey olarak da bir hayat sürdürdüğünüzü hatırlayın geçmişte, anlatmayı boşverip nefes almaya devam edin. çünkü anlamayan insana inatla anlatmaya çalışmak sadece zaman ve sabır kaybıdır, sinirleri gevşetir mutsuzluğu üçe beşe katlar.
hele ki bu anlatmaya çalışılan şey, iki kişi arasındaki güzelliğin iki kişi tarafından yaşandığını ve ikisinden birinin bu güzellikten uzaklaştığı halde fark edememesini görüp de fark etmesi için çabalamak; uzaklaştığını anlatmaksa en başından kaçının. insanlar değişken varlıklar, siz sabitlik mertebesine ulaşabilmiş olsanız da bu durumunuz değişken insana monoton ve sıkıcı gelecektir. dolayısıyla sizi aksatır, uzaklaşır. hayatının "sizin dışınızda kalan kısmını" aksattığını ve sizin onu anlamadığınızı savunur, oysa sizin tek derdiniz eskisi gibi davranmaması ve uzaklaşması; hayatını aksatmamak adı altında gerçekleştirdiği şeyin ulaştığı noktada sizi aksatmasının varlığıdır ama anlatamazsınız. sonuç olarak "anlayışsız" damgasını yer, yediğinizle kalırsınız. sizi özleyene kadar hiçbir şey eskisi gibi olmaz. anlatarak farkına varmasını beklemeyin, inancına sadıktır ve anlamaz. siz derdinizi anlatmaya çalıştıkça sadece "mantıksız ve çok konuşmuş" olursunuz, bunun da tek sonucu vardır; anlamayanın daha da uzaklaşması. bırakın, özlesin.
fakat bir sorun var, onun uzaklaşmasına aynı şekilde karşılık verebilecek ve "bırakıyorum, özlesin" diyebilecek duruma geldiğinizde; bu özleme süreci sizin de uzaklaşmanıza neden olabilir. önce zıt yönlere doğru uzaklaşırsınız, sonra o size doğru gelir. siz ona doğru yol alamazsanız onun hızlı olması gerekir. sizin hızınız daha fazlaysa, bir süre sonra pes edecektir.

This entry was posted on 01:34 You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

0 yorum: